27 Mart 2017 Pazartesi

Oslo

Oslo gezilecek yerler

Soğuk ve Güzel Kent, Oslo

Bir Eylül günü, eşim Ömer’le Pegasus’un yaptığı kampanyadaki biletleri incelerken Mart ayı için Ankara’dan İstanbul aktarmalı Oslo’ya 171 TL’ye bilet olduğunu görünce dayanamıyoruz ve Oslo biletlerimizi alıyoruz. Gezmeyi çok sevmemize rağmen bugüne kadar hiç İskandinav ülkelerinden birine gitmediğimiz için bu seyahat bizi çok heyecanlandırıyor.


11 Mart günü erken saatlerde Ankara’dan Oslo’ya doğru yola çıkıyoruz. Yolculuğumuz yaklaşık dokuz saat sürüyor ve Norveç saat dilimi, Türkiye’ye göre iki saat geri olduğu için Oslo’ya indiğimizde güneşli ama soğuk bir öğleden sonrası bizi karşılıyor.

Havaalanından kent merkezine birçok şekilde ulaşım sağlanabiliyor. Ancak Flytoget ekspres treni veya banliyö treni hem ucuz hem de daha hızlı olmasından dolayı daha çok tercih ediliyor. Kişi başı 180 NOK’a (77 TL) aldığınız Flytoget biletiyle yaklaşık 15 dakikada merkez tren istasyonuna (Oslo S.) ulaşabiliyorsunuz. Diğer bir seçenek olan banliyö treni için ise 90 NOK’a (39 TL) bilet alıp yaklaşık 20 dakikada merkeze gidebiliyorsunuz. Her iki trenin de biletlerini havaalanının içindeki bilet makinalarından alabilirsiniz. Biz daha ucuz olmasından ve aralarında süre olarak çok fark olmamasından dolayı banliyö trenini (L12 hattı) tercih ediyoruz.

Oslo gezilecek yerler
Oslo S tren istasyonundaki meşhur kaplan heykeli
Altı günlük Norveç seyahatimizin ilk üç gününde Thon Hotel Oslo Panorama’da  konaklıyoruz. Otel merkezdeki Radhusgata’da bulunuyor. Hem tren garına hem de merkezde gezebileceğiniz her yere yürüme mesafesi uzaklığında. Ayrıca otelde 24 saat ücretsiz çay ve kahve ikramı var. Oslo gibi soğuk bir şehir için önemli bir ayrıntı. Kahvaltısı da diğer Avrupa otellerine kıyasla çok zengin ve sağlıklı ürünlerden oluşuyor. Gidecek olanlara kesinlikle tavsiye ederim.

Norveç’in başkenti olan Oslo, aynı zamanda ülkenin en büyük kenti. Oslo, yaklaşık 1000 yıl önce Oslo Fiyordu'nun girişine kurulmuş. Kentteki düzen, medeniyet ve yaşam kalitesi oldukça yüksek. Hatta bugüne kadar insanların böylesine huzurlu ve mutlu olduğu başka bir yer görmediğimizi söylemem kesinlikle abartı olmaz. Daha uçaktan inip pasaport kontrolüne girdiğimiz andan itibaren ülkedeki huzur, refah ve medeniyeti hissedebiliyoruz. Normal şartlarda bir gerilim unsuru olan pasaport kontrol görevlisi dahi çok güler yüzlü bir şekilde neler yapmaya geldiğimizi soruyor. Önce Oslo sonra Tromso’ya gideceğimizi söyleyince “vaay kuzey ışıklarının peşindesiniz yani” gibisinden yorumlar yapıyor. Ayrıca hangi ülkeden geldiğinize bakmaksızın hamilelere ve çocuklu ailelere öncelik veriliyor. Kısacası daha ilk dakikada insana insan olarak değer verdiklerini net bir şekilde hissediyorsunuz. Hemen dikkatimizi çeken bir diğer şey de, küçük çocuklardan kasiyerlere kadar ülkedeki herkesin ana dili gibi İngilizce konuşuyor olması. Öyle çat-pat bir İngilizceden bahsetmiyorum, nerede olduğunuzu bilmeseniz Amerika’dasınız zannedeceğiniz bir İngilizce…

Önceden de söylediğim gibi Oslo ciddi anlamda pahalı bir şehir. (Elbette kendileri için değil, bizim için. Bu anlamda Big Mac Menü’nün 100 NOK (43 TL), bir paket sigaranın 120 NOK (52 TL) olmasını referans alabilirsiniz.) Toplu taşıma araçlarının biletlerini büfeden ya da makinadan alırsanız 33 NOK (14 TL), otobüsün içinden alırsanız 55 NOK (24 TL) ödüyorsunuz. 24 saatlik bilet alırsanız ise ücreti 90 NOK (39 TL). Merkeze uzak olan müzelerin bulunduğu Bygdøy Yarımadası ya da Vigeland Parkı gibi yerlere soğukta yürümek zor olacağından mutlaka bilet almanız gerekecek. Ortalama müzelerin giriş ücreti de 100 NOK (43 TL) gibi bir fiyat olduğundan biz gezmeye başlamadan Oslo Pass Kart alıyoruz. Bu kartın 24-48-72 saatlik olanları var. Oslo Pass kartıyla toplu taşıma araçlarını ücretsiz kullanabileceğiniz gibi birçok müzeye de ücretsiz girebiliyorsunuz. Ayrıca bazı mağaza, restoran ve barlarda da yaklaşık %20 oranında bir indiriminiz oluyor. Daha ayrıntılı bilgi sahibi olmak isteyenler bu sayfayı  inceleyebilirler.

Otelimize yerleştikten sonra vakit kaybetmeden gezmeye başlıyoruz ve ilk iş olarak Kuzey Denizi’nin kıyısında yürüyoruz. Modern binalar ve eski kent dokusu burada iç içe geçmiş durumda. Deniz kenarındaki en dikkat çekici bina Bjørvika semtinde bulunan Opera Binası. 1100 odadan oluşan bina yaklaşık dört futbol sahası büyüklüğündeki bir alana inşa edilmiş. Üzerinde yürüyebileceğiniz, oturabileceğiniz, paten kayabileceğiniz hatta denize bile girebileceğiniz şekilde tasarlanmış. Binasının dış cephesi doğal taş ve camdan oluşurken içi tamamen meşeden oluşuyor.

Oslo Opera Binası
Modern bir mimari tarza sahip Oslo Opera Binası

Oslo Opera Binası
Oslo Opera Binası

Oslo Opera Binası
Buzullardan esinlenerek yapılmış Oslo Opera Binası'nın önündeki heykel
Oslo Opera Binası'ndan sonra Radhusgata caddesine dönüyoruz. Bu cadde üzerinde hem otelimiz hem de Oslo Belediye Binası ve Nobel Barış Merkezi bulunuyor. Oslo Belediye Binası (Radhuset) limana çok yakın bir konuma sahip. 1900-1950 dönemi Norveç mimari tarzıyla yapılmış. Her sene Nobel Barış Ödülü bu binada veriliyor. Girişi ücretsiz olan binanın içini de gezmenizi tavsiye ederim. Çünkü ana salonunda Nordik sosyal demokrasi konulu duvar resimleri var.

Oslo Belediye Binası
Oslo Belediye Binası

Oslo Belediye Binası
Oslo Belediye Binası'nın önündeki heykeller
Oslo Belediye Binası'na çok yakın bir konumda olan Nobel Barış Merkezi’ne gidiyoruz. Bilindiği üzere, Nobel Ödülleri Alfred Nobel’in vasiyeti üzerine verilmeye başlanıyor. Bu ödüllerden tıp, edebiyat, fizik ve kimya alanındaki ödüller İsveç’te verilirken, sadece barış ödülü Oslo’da veriliyor. Alfred Nobel’in hakkında bilgilerin de yer aldığı Nobel Barış Merkezi’nde geçici sergiler ve konferanslar da düzenleniyor. Alfred Nobel’in hikayesi ise ciddi bir ironiye sahip… Uzun yıllar mayın üzerine çalışmalar yapan babasının yolundan giderek kendisi de yaptığı çalışmalar sonucunda dinamit barutu ve dumansız barutu buluyor. Hatta çalışmaları sırasında meydana gelen patlamada kız kardeşinin de içinde bulunduğu beş kişinin ölümüne neden oluyor. Patlayıcılar üzerine birçok şirketin sahibi olan Alfred Nobel bir milyoner olarak ölüyor ve öldüğünde gazeteler “Ölüm taciri öldü!” başlığıyla ölüm haberini duyuruyor. Nihayetinde buluşları ile insanoğlunun yıkım gücünü arttıran bu adamın vasiyeti üzerine Nobel Barış Ödülleri verilmeye başlanıyor. Hayat çok ilginç değil mi? 

Nobel Barış Merkezi
Nobel Barış Merkezi

Nobel Barış Merkezi
Bugüne kadar Nobel Barış Ödülü'nü alan kişilerin sergilendiği salon
2016 Nobel Barış Ödülü Kolombiya’daki 52 yıldır süren iç savaşı bitirmeye yönelik çabalarından dolayı Kolombiya Başkanı Juan Manuel Santos'a veriliyor. Bundan dolayı da merkezde Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) ve Kolombiya ile ilgili bir sergi var. Biz de yakın bir tarihte Narcos dizisini izlediğimiz için fotoğraflara bakarken insanların neler yaşadığını, nasıl bir ortamda hayatta kalmaya çalıştıklarını anlayabiliyoruz ve bu sergi bizi çok etkiliyor.

Nobel Peace Centre
Etkileyici sergiden birkaç tane fotoğraf
Liman yakınlarında 1299 yılında kenti korumak amacıyla inşa edilmiş Akershus Kalesi var. II. Dünya Savaşı’ndan sonra bu kale hapishane olarak kullanılmış. Oslo Fiyord’unu da kapsayan güzel bir manzaraya sahip. Giriş ücreti 100 NOK. Biz Oslo Pass kartıyla ücretsiz giriyoruz. Eğer Oslo Pass almadıysanız boştan yere para ödeyerek girmenizi tavsiye etmem. Çevresini gezebilir ve surlardan fiyord manzarasının tadını çıkarabilirsiniz.

Akershus Kalesi
Akershus Kalesi
Limana ve Nobel Barış Merkezi’ne yakın Aker Brygge bölgesinin içinde konutlar, kafeler, restoranlar, barlar ve alışveriş mağazaları bulunuyor. Terk edilmiş bir tersanenin çevresine kurulmuş olan bölge tam anlamıyla yaşayan bir alan.

Aker Brygge
Aker Brygge

Aker Brygge
Aker Brygge
Oslo’nun en meşhur caddesi olan Karl Johans Gata’ya gidiyoruz. Ulusal Tiyatro, Parlamento Binası ve Oslo Katedrali bu cadde üzerinde bulunuyor. Caddenin sonunda ise Slotts Parkı’nın içinde (Slottsparken) Kraliyet Sarayı yer alıyor.

Oslo Kraliyet Sarayı, III. Charles döneminde başlayıp 1849’da tamamlanmış. Toplam 173 odası olan bu sarayı 95 NOK’a aldığınız biletle gezebilirsiniz. Ayrıca her gün saat 13:30’da geleneksel kıyafetli askerlerin nöbet değişimini de izleyebilirsiniz.

Slotts Oslo Kraliyet Sarayı
Slotts Parkı’nın içindeki Oslo Kraliyet Sarayı

Karl Johans Gata
Oslo’nun meşhur caddesi Karl Johans Gata

Karl Johans Gata
Karl Johans Gata’da bizi karşılayan bisikletli adam heykeli

Ulusal Tiyatro Binası
Ulusal Tiyatro Binası

Oslo Katedrali
1697 yılında inşasına başlanmış olan Oslo Katedrali renkli bir tavana ve mozaik camlara sahip.
Oslo’da görülmesi gereken bir diğer yer ise Frogner Parkı. Buraya 20 numaralı otobüs ya da 12 numaralı tramvay ile gidilebilir. Kentin en büyük parkı olan Frogner Parkı’nda Norveçli heykeltıraş Gustav Vigaland’ın 1920 ile 1943 yılları arasında yaptığı 214 tane granit ve bronz insan heykeli sergileniyor. Bundan dolayı da birçok kişi tarafından bu park Vigaland Parkı olarak biliniyor. 24 saat açık olan parkı ücretsiz gezebilirsiniz. Parktaki heykeller doğumdan ölüme kadar insan yaşamındaki tüm evreleri anlatıyor. Tüm heykellerin tek ortak özelliği çıplak olmaları ve hiçbir kıyafet taşımamaları.

Frogner Park
Parkın girişindeki 100 metrelik köprüde 58 tane heykel bulunuyor.

Frogner Parkı
Köprüdeki heykellerden birkaçı…

Frogner Park Angry boy
Parkta en çok dikkat çeken ve parkın maskotu olan heykel,  “Kızgın Çocuk” heykeli. 

Frogner Park
Parkta heykellerle çevrelenmiş havuz

Frogner park
Havuzun çevresindeki heykellerinden birkaçı...
Parkın iç kısımlarına doğru yürümeye devam ederken 17 metre yüksekliğindeki Monolith adıyla anılan sütunu görüyoruz. 121 tane insan bedeninin üst üste yığıldığı bu sütunun yaşam savaşını sembolize ettiği söyleniyor. Bence parktaki en etkileyici yer burası.

Monolith
Monolith adıyla anılan sütun

Frogner
Sütunun çevresindeki kadın erkek ilişkilerini anlatan heykellerden birkaçı...

Frogner Parkı
Parkın ambiyansı en az heykeller kadar etkileyici
Norveç kültürünü hissedebileceğimiz 18. yüzyıl sonlarında yapılmış yaklaşık 20 ahşap binadan oluşan Damstredet sokağına gidiyoruz. Buraya 37 numara otobüs ile Mollerveien durağında inip yürüyerek rahatlıkla ulaşabilirsiniz.

Var Frelsers
Damstredet’e yürürken Çığlık tablosunun ressamı Edvard Munch’un mezarının bulunduğu Var Frelsers Mezarlığı'ndan geçiyoruz.

Damstredet
Damstredet

Damstredet
Damstredet
Damstredet’ten yürüyerek Grünerlokka Mahallesi’ne geçiyoruz. Burası tasarım butiklerin, kafelerin, restoranların ve barların olduğu bir yer. Burada bizim en çok ilgimizi çeken grafitilerle dolu sokaklar oluyor. Grünerlokka’dan yürüyerek ana tren istasyonunun hemen arka tarafında bulunan Cafe Con Bar’a gidiyoruz. Sahibi Türk (Tuncay Apaydın) olan bu mekânda bir şeyler yiyip içiyoruz. Güler yüzlü çalışanları, zengin menüsü ve Oslo standartlarına göre uygun fiyatlarıyla öğle ya da akşam yemeğinizi kesinlikle burada yiyebilirsiniz. Yolunuz Oslo’ya düşerse uğramadan dönmemenizi tavsiye ederim.

grafiti, grünerlokka
Grafitiler önünde poz vermeden olmaz :)
Bygdøy yarımadasında bulunan Kon Tiki Müzesi, Fram Müzesi, Viking Gemi Müzesi ve Norveç Halk Müzesi’ne bir günümüzü ayırıyoruz. Oslo Belediye Binası'nın önünden kalkan 30 numaralı otobüs ile yarımadanın en sonundaki Kon Tiki Müzesi’nden başlayıp sırayla hepsini geziyoruz.

Kon Tiki Müzesi’nde Norveçli bilim adamı Thor Heyerdahl’ın ve beş arkadaşının 1947 yılında Peru’dan Polinezya’ya giderken kullandıkları unutulmaz sal sergileniyor. Heyerdahl, eski çağlarda Güney Amerika'da yaşayan insanların, okyanusu salla geçerek Polinezya'da koloniler kurmuş olabileceğini düşünüyor. Bu düşünceyi ispatlamak için ekibiyle yola çıkıyor ve Balsa ağacından yaptıkları efsanevi salla 101 gün sonra hedefine ulaşıyor. (Yapılan araştırmalar daha sonra Heyerdahl’in düşüncesinin doğru olduğunu gösteriyor.) İnsanlar, yolculuğa çıkarken hepsine “öldü” gözüyle baksa da, İnka tanrısı Kon-Tiki’den esinlenerek ismini koydukları sal, onları son durağa kadar götürüyor. Gerçek anlamda olağanüstü bir hikaye olan Kon-Tiki’nin 2012 yapımı bir sinema filmi de var.

Kon tiki
Kon Tiki Salı
Hemen karşıya geçip girdiğimiz Fram Müzesi’nde ise Kuzey ve Güney Kutuplarını keşiflerde Norveçli araştırmacıların kullandığı Fram Gemisi sergileniyor. Dünya üzerindeki en dayanıklı ahşap gemi olan Fram’ı görmek tıpkı Kon-Tiki gibi insanı çok etkilerken, müzede ayrıca bu gemi ile yolculuğa çıkanların karşılaştıkları zorluklar, verdikleri hayat mücadeleleri ve neler yaşadıkları da oldukça keyifli bir biçimde anlatılıyor.

Fram
Fram Gemisi

Fram
Ben de bir tane kutup ayısı yakalıyorum :)

Fram
Fram Gemisi’nin yeni kaptanı, Ömer :)
Fram’da bir saate yakın vakit geçirdikten sonra birkaç durak uzaklıktaki Viking Gemi Müzesi’ne geliyoruz. Müzede 800-900’lü yıllardan kalma Viking gemileri (Oseberg, Gokstad ve Tune gemileri), el sanatı eserleri, Viking insan iskeletleri, at arabası ve kazılarda çıkarılan bazı eşyalar sergileniyor. Açıkçası Vikingler dizisinin sıkı takipçileri olarak Oslo’ya gelmeden en çok merak ettiğimiz müze olan Viking Gemi Müzesi, Kon Tiki ve Fram’dan sonra bizi çok etkilemiyor. Yine de kesinlikle görülmesi gereken bir müze olduğu kesin ama diziden sonra beklentileri iyi ayarlamakta fayda var :)

Vikinglerin gittiği yerler
Vikinglerin fetih ve yağmalar için gittikleri yerler

Viking Gemi Müzesi
890 yılında yapılmış Viking Gemisi

Viking Gemi Müzesi
Viking Gemi Müzesi’nden birkaç detay
Bygdøy Yarımadası'nda son olarak Norveç Halk Müzesi’ne (Norwegian Folk Museum) gidiyoruz. Burası Norveç tarihinde insanların 13. yüzyıldan 21. yüzyıla kadar yaşadıkları mekânların olduğu bir açık hava müzesi olarak tanımlanabilir. (Aslında baya bir semt :)) 1894 yılında Hans Aall tarafından kurulan müzede Norveç’in her yerinden yaklaşık 155 tane geleneksel bina, pazar alanı, postane ve kilise olmak üzere Norveçlilerin birçok yaşam alanlarını gözlemliyoruz.

Norveç Halk Müzesi
Norveç Halk Müzesi

Norwegian Folk Museum
Norveç Halk Müzesi

Norwegian Folk Museum
Norveç Halk Müzesi’nden birkaç kare...

Norwegian Folk Museum
1200’lü yıllarda ahşaptan inşa edilmiş Stave Kilisesi. Aslında bir Tayland tapınağını andırmıyor mu?
Ambiyansı ve evleriyle küçük bir zaman yolculuğu yaptıran bu müzeden de çok keyif alıyoruz. İşin aslı, normalde müze gezmeyi çok seven bir çift olmamamıza rağmen Oslo’daki müzelerin tamamında çok güzel vakit geçiriyoruz. Sanıyorum bunun en önemli sebebi, hiçbirinin “görülmek için görülen” yerler olmaması ve tamamında inanılmaz etkileyici insan hikayeleri barındırması… Tabii bu hikayelerin anlatılış biçimi ve insanların rahatlıkla empati yapabilmesini sağlayan şartlar da çok önemli. Oslo’ya yolunuz düşerse, hepsi birbirinden ilginç olan bu müzelere mutlaka zaman ayırmalısınız.

Kalan vaktimizi de elektrikli otomobillerle dolu sakin Oslo sokaklarında dolaşarak geçiriyoruz. (otomobiller için bildiğiniz şarj sıraları var!) Güvenli ve huzurlu olan Oslo’ya tipik bir Avrupa kenti demek yanlış olur, çünkü burası tam bir İskandinav kenti… Burada geçirdiğimiz üç günde Kuzey coğrafyasının o meşhur refah ve medeniyet seviyesini iliklerimize kadar hissediyoruz ama bir o kadar meşhur doğası için küçük bir yolculuk daha yapmamız gerekiyor. Hayatımızın en keyifli tatillerinden biri olarak hatırlayacağımız Tromso, bizi bekliyor.



Tromso gezi notları için tıklayınız.

2 yorum: